Hoş geldiniz,
Ziyaretçi
|
Yılmaz Akyıldız'la Sohbetler/gabakcu nuri Torunu yılmaz akyıldız'la sohbetler
BAŞLIK: aslında ben "cami hocası" dırım..!
aslında ben "cami hocası" dırım..! 4 yıl 11 ay önce #3133
|
aslında ben "cami hocası" dırım..!
Hemşehrimiz Aziz’ in oğlu meslektaşım Ali Nesin’ nin bir sözü var: "her şeyin (akademik, bilimsel) bir nedeni vardır". Bir de her şey "dam üstünde saksağan vur beline kazmayı" olayı degildir.. veya Bir başka Aziz Nesin’ lik hikaye: Geçenlerde Boğaziçi Üniversitesinde Doğrusal Cebir dersini anlatırkan yüzüm tahtaya dönük, çok basit bir aritmetik hatası yaptığımı farkettiğimde, önce kendime kızmış, sonra tahta ile yüz yüze kendime gülmüş, ardından da sınıfa dönerek, bir süre donuk donuk uzaklara baktıktan sonra kalender bir tavırla "aslında ben cami hocasıdırım" demiştim. 150 kişilik sınıftan kimseden çıt çıkmayınca "dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı" diye eklemiş ve kaldığım yerden derse devam etmiştim. Ama kendime de şaşırmıştım. Nerden çıkmıştı bu “cami hocalığı ” durup dururken? Sonradan düşündüm. Küçüklüğüm geldi aklıma. Hayırsız babam Ofli Ömer Akyıldız anam Nahide ve kardeşim Ersanı alıp İstanbula götürdüğünde ben Yakup dayımın eşinin ailesi Çilekgil’ in evinde geride bırakılmıştım. Nenem Homak köyden bir eşekle geldi ve beni eşeğin sırtında köye götürürken Nenemin sonraki senelerde söylemesine göre “içimde büyük bir boşluk var” diyerek çok ağlamışım, (korkarım o boşluk içimde hala var!). Nenem Homak uRum mahallesi Divan’ ın yanındaki İncirlik köyünden Goşmar mahallesinde Gabakçu Nuri Çalışkana gelin gitmiş, bir kardeşi vardı onun da ismi Nuri, başka da bir şey söylemedi nenemiz ailesi hakkında, sırlarıyla uçtu gitti. Sadece şunu duymuştuk kendisinden: “Biz küçüktük, birden müslümanlarla rum gençler birbirlerini pusuya duşürüp öldürmeye başladılar.” Homak nenemiz ara sıra arkadaşı Elena nın kardeşi Yoriga nın bir sabah köy meydanında ağaca asılı vücudunu gördüğünde söylediği acılı rumca türkçe karışımı yanık yanık bir ağıtı okurdu. Ölümüne yaklaşırken de çocukluğunu anımsayıp buna benzer şarkılar söyliyormuş. (Masatoshi Gündüz İkeda hocamızın en büyük korkularından birisi: “ya ben yaşlandığımda, ölüme giderken türkçeyi hatırlayamayıp japonca konuşmaya başlarsam ve kimse beni anlayamazsa…” sözleri hala aklımdadır). Küçüklüğümde köyümüze çok kar yağardı. Soğuktan ve açlıktan kuşlar camlara çarpar ve ölürlerdi. Küçüktüm, belki de 4 yaşında, karın derinliği bacaklarımdan yüksekti, yürüyemezdim. İşde o kış aylarında bile o ince zayıf kadın beni sırtına alır ve o karda kıyametde hergün beni karşı mahalle Gabaköy (şimdiki Gürköy) camisindeki Kör İmam’ ın Kur'an kursuna taşırdı. Bir gözü görmeyen Kör İmam Tohumluğun Rüstem’in kayın pederidir. Şu an Giresunda Sokakbaşında Berber Mehmet Çalışkan’ın eşi Gabakçu Helimin en küçük kızı Hanife de benimle Kur’an kursuna giderdi. Cüz dediğimiz kitaplarımız vardı. Ha ezber ha ezber. Nenemin elinde bir de odun olurdu. Odunsuz kimseyi içeri almazdı Kör İmam. Çünkü aksi halde ne ile yanacaktı soba? (Son kar fırtınalı şu resim için Ömer Faruk Çavuşoğlu’na teşekkürlerimle:) Benim küçüklüğümde caminin minaresi ve yanı başındaki beton bina yoktu. O yolculuk boyunca ben Nenemin sırtında o bana bana 2 tane dua ezberletirdi. Diğer çocuklardan farkımı gören Kör İmam hoca "ilerde bu köyün imamı bu çocuk olacak" derdi. Şimdi anlaşılmış olmalı benim o gün durup dururken Boğaziçi Üniversitesindeki sınıfa ne fol varken ne de yumurta "aslında ben cami hocasıdırım" demiş olmam... Yani tam bir Aziz Nesin hikayesi. Şunu da ekleyelim: Aziz Nesin bir keresinde "okudukca dinden çıktım" demistir… Köydeki evim hala ayakata. Resimde Nenem Homak la seneler sonra aynı mekanda… Göründüğümüz musluk denen yerde bulaşıkları, elimizi ayağımızı yüzümüzü de ibrikle orda yıkardık, abdestler de orada alınırdı. İki pencere rasındaki tuvaletimizdir… sağdaki pencerenin arkasında dedem oturup cıgara tüttürürdü. Hikayemize devam edersek: Enteresandır, nerdeyse bütün dünyayı dolaştım, örneğin şu an bu yazımı ŞangayÇin de sabah kahvemi içerken yazıyorum, ama daha geçen eylülde ancak gidebildim köyümüzün karşısındaki eski uRum köyü Divan’a. Küçüklüğümden beri hep duyardım orada bir kilise kalıntısı olduğunu. Köylerimiz arasında derin bir vadi vardır ve dere akar ortasından. O derede Rumlardan kalma çok da guzel taşdan bir değirmen vardır. Değirmenyanı denen o mekanı köyüme her gidişimde ziyaret ederim çünkü oralarda benim ineklerle çok tatlı anılarım vardır, ayrıca çimmeyi (suda yüzmeyi) de ben o derede öğrenmiştirim. Köy arkadaşlarım: ismail, muzaffer, rasim, mustafa, aziz in kulaklari çınlasın. Geçen sonbahar elimde asam, uzun bir yürüyüşten sonra Daşdibi üzerinden Divan’ a ulaştığımda ilk işim "kilisenin çanı nerde" diye sormak oldu. Ne gören var ne de bilen. Belki de rumlar giderken alıp beraberlerinde götürdüler. Bir düzlük gösterdiler “kilise buradaydı” dediler Orası artık fındık kurutma harmanı olmuştu. Yanıbaşındaki taş ev bütün haşmetiyle hala duruyor ve kullanılıyordu Papazın evi imiş, herhalde şimdi imamın evi. Köylülerden son yillarda ziyarete gelen Rumların çocuklarının ve torunlarının hikayelerini dinledim. Gelin define avcılığı işine hiç girmeyelim… Şu resim bu yazımda ismi geçen Gabaköy mahallesindeki caminin yanındaki mezarlıktan çekilmiştir. Ortadaki bizim Goşmar mahallesi, arka planda ufukta Divan, eski bir Rum köyü, arada derin bir vadi vardır. Bizim Goşmar Fırındüzü ve Musaköy den karşıkı Divan a ıslıkla dahi ulaşamazsınız… yani o derece uzaktadır. İşde benim nenem Homak bu Rum köyü Divan’ın hemen sol yanıbaşındaki İncirlik köyünden Goşmara dedemiz Nuri Çalışkan a gelin gelmiş, küçük yaşında... Dedemiz Nuri ne kadar saf ve salak sa Nenemiz Homak da o derece cin ve akıllıydı. Kardeşim Ersan bazan nenemize takılır: "sen türk olamazsın, bunun için cok akıllısın..." dediğinde Nenem renk vermez ama "git başımdan Oflu nun piçi" derdi. Babamiz Of luya, Of lularin da ne kadar türk ve/ya müsluman olabileceği şüpheli… eskiden en derin papazlar Of dan çıkıyormuş, şimdilerde de Of li hocalarımız var. İşde ben de onlardan birisiyim... Dedemiz Hacı Nuri Çalışkan erken göçtü bu hayattan. Ağbeyisi, köyün en zengini Gabakçu Helim Çalışkan çok zeki ve otoriter birisiydi, uzun yaşadı. Helim emmim akıllı, Hacca gitmemiştir. Hac safların veya günahları olduklarına inananların işidir, zenginler Hacca vakit veya para ayıramazlar. Hiç bir Osmanlı Padişahı da Hacca gitmemiştir. Arabistanda çalışırken ben Mekke ve Medineyi ziyaret ettim, yani bugüne bugün ben Umre yapmış birisiyim...Helim Emimden sonra mahallemizin ağası İmat Teyzemin kocası İbraam Çalışkan da Hacca gitmemiştir. İbraam değişik bir kişilik idi, herkesce sevilen (bilhassa bayanlarca..), hovarda, babacan, yardımsever, suyu içilir ekmeği yenir, sözü dinlenir birisiydi. Diyebilirim ki Gabakçu İbraam bu diyardan göçtükten sonra Goşmarın neşesi, rengi kalmamıştır. İbraam bir başka idi. O da malesef erken ayrıldı aramızdan. Nenemiz Homak hic ölmek istemedi. Torunu Hikmete son zamanlarında bir gun "tam yaşamanın dadını şimdi yeni yeni almışım şöyle 2 sene daha ömrüm olsa..." demistir O anki yaşı 90 nın üstünde olmalı... Homak gözleri görrmez olduğunda bile Kur’anı ezbere okurdu Hacca gitmek, Arap yollarına para dökmek aklından bile geçmemiştir. Onun dini içinde, kalbindeydi. Benim için defalarca Kur’an dan sureler okurken esneyince “sende çok nazar var” diyerek yüzüme tütütü şeklinde tükürmüş ve “hadi ırgan” demiştir… Kur’an kursunda tam 2. hatmimi indirmiştim ki karlar eriyip köyün yolu açıldığında (aynen Gogol un Müfettiş hikayesinde oldugu gibi, bir de tiyatro eserimiz ve Kemal Sunal filmimiz vardır bu hususta) Jandarmalar geldiler ve Kör İmam ı kelepçeleyip alıp götürdüler. Bize de "artık kör imamın ElifBeCe mektebine gitmeyeceksiniz, Eylül de araba yolu üstünde Aksu Nehri yanında Gaveyanı’ ndaki ABC okulu açılacak, hepiniz oraya gideceksiniz" dendi. Yani ben ilk önce gittiğim “elif be si ep, cimdalusu ced” mektebinden bir anda “ali topu ayşe ye at” okuluna transfer olmuştum. Cüz kitabı çöpe atılmış ve alfabe kitabına başlamıştıum. İlk hocam Ülper Köyün’ ün meşhur Ali Hoca sı nur içinde yatsın. Bu yaşıma geldim ben hala ABC tipli okullara devam ediyorum Bir türlü köyüme dönüp esas mesleğimi icra edemedim. Bir öğrencim ekşisözlük de benim derslerimde “geyik muhabbeti” yaptığımı ne de guzel söylemiş, “cem yılmaz a gerek yok, bizim yılmaz hocamız var” demiş.. Ben bu geyik lafini vaaz la ayni manada yorumluyorum. Artik ABC mekteplerinde vaaz vermeye başladığıma göre belki de köyüme ve esas mesleğime dönme zamanım yaklaşıyor. Zaten şu an her köye izinliizinsiz birer birer Kur’an Kursu kurulmuyormu... Yani Turkiyemiz benim küçüklüğüme geri dönüyor. Eh artık bana da yol görünüyor... Demedim mi ben size, benim hayatim da bir Aziz Nesin liktir. y.a. Şangay Çin, Aralik 03, 2006 |
Son Düzenleme: 4 yıl 11 ay önce yazan dernek.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.
|
Yetkililer: dernek
Sayfa oluşturma zamanı: 0.123 saniye